29 Eylül 2013 Pazar

Hurafeler

Bildiğiniz Bilmediğiniz Tüm Hurafeler...

Detaylar Link: http://www.bilimselgercekler.com/category/hurafeler

Ağaçlara sarılmak sağlığa iyi geliyor.

Ağaçlara Sarılınca sağlınıza iyi geleceğini biliyor muydunuz?
özellikle sonbahar aylarında yazın bitmesi, tatilin sona ermesi gibi psikolojik etkenlerin yoğun olduğu dönemlerde mutlaka deneyin, faydasını göreceksiniz.
Son araştırmalar ağaçlara sarılmanın insan sağlığına iyi geldiğini kanıtladı.
İlk başta kulağa garip geliyor olabilir.
“Bilim tarafından kör olanlar” adlı kitabın yazarı Mathew Silverstone...

Detaylar Link: http://www.bilimselgercekler.com/bilim-destekli-gercekler/agaclara-sarilmak-sagliga-iyi-geliyor.html

Dünyanın etrafını dolaşan ilk Macellan değilmiş!

Dünyanın etrafını dolaşan ilk insan Zenci Henry’dir
Ferdinand Macellan dünyanın etrafındaki turunu asla tamamlayamadı. 1521’de Filipinler’de henüz turun yarısındayken öldürüldü. Macellan 1511’de Portekiz’den çıkıp Hint Okyanusu’nu geçerek önce Uzakdoğu’yu ziyaret etti. Zenci Henry’yi 1511’de Malezya’daki bir köle pazarında buldu ve onu geldiği yoldan Lizbon’a götürdü. 1519’da çıkılan dünya turu...

Detaylar Link: http://www.bilimselgercekler.com/dogru-bildigimiz-yanlislar/dunyanin-etrafini-dolasan-ilk-macellan-degilmis.html

Bilimin kaynağı nedir?

Bilimin varolma sebeplerinden en önemlisi gerçekleri açığa çıkarmak ve ispatlamaktır. Bunu yaparken de kendine has bazı yöntemler kullanır ki bunlar da bilimsel çalışma yöntemleridir ve bilimin kaynağını oluştururlar.
Bilimin kaynağını özetlersek şöyle bir zincirde işler:
Gözlem-Hipotez-Gözlem-Gözden geçirilmiş Hipotez-Daha fazla gözlem.

Açıklama ve genellemelere bilimsel yöntem denen bir çeşit akılcı düzenleme ile ulaşılır. Bilimsel yöntemin temelinde sorular yöneltmek ve bu sorulara yanıtlar aramak yatmaktadır. Ancak bunlar gözlem ve deneylere...
Detaylar Link: http://www.bilimselgercekler.com/bilim-destekli-gercekler/bilimin-kaynagi-nedir.html

Beyinde ses ve görüntü aynı koda sahip

Beyinde ses ve görüntülerin aynı sinir hücresi koduna sahip olduğu ortaya çıktı.
Montreal Üniversitesi ve Montreal Nöroloji Enstitüsü’nden bilim adamlarının yaptığı araştırma, beyinde aynı sinir hücresi kodunun söz ve müzik gibi farklı sesler ile görüntüleri nasıl ayırdığını gösterdi.
Bilim adamları, beynin farklı müzik aletlerinin sesini, konuşmadaki kelimeleri ve çevredeki sesleri nasıl algıladığını anlamak üzere 3 saat katılımcılar üzerinde...

Detaylar Link: http://www.bilimselgercekler.com/bilim-destekli-gercekler/beyinde-ses-ve-goruntu-ayni-koda-sahip.html

Ölümsüzlüğe son 16 yıl kaldı

Bilimadamı Ray Kurzweil nanoteknoloji ve vücudun nasıl çalıştığının daha iyi anlaşılması sayesinde insanların 20 yıl içinde ölümsüz olabileceğini iddia etti.
Daha önce de yeni teknolojileri icat edilmeden önce tahmin eden 61 yaşındaki Amerikalı bilimadamı gen ve bilgisayar teknolojisinin inanılmaz bir hızla ilerlediğini söyledi.
Kurzweil teorik olarak bu ilerleme hızı dikkate alındığında hayati önemdeki organlarımızın...
Detaylar link: http://www.bilimselgercekler.com/bilim-destekli-gercekler/olumsuzluge-son-16-yil-kaldi.htmlhttp://www.bilimselgercekler.com/bilim-destekli-gercekler/olumsuzluge-son-16-yil-kaldi.html

Ispanakta sandığınız kadar demir yok…!

Yıllarca bizlere Ispanağın demir yönünden zenginliği anlatıldı, yersek temel reis gibi olacağımızı sandık hep ama ortada hesaba katılmayan bir yanlışlık vardı, Bu efsaneyi bitiren hata şöyle gerçekleşmiş: ıspanağın demir açısından zengin olduğu gerçeğinden ileri gelir. Fakat tam bu noktada bir hata yapılıyor, çünkü aslında ıspanakta sanıldığı kadar çok demir...
Detaylar Link: http://www.bilimselgercekler.com/dogru-bildigimiz-yanlislar/ispanakta-sandiginiz-kadar-demir-yok.html

Uçakta cep telefonu kullanabilirsiniz

Uçaklarda cep telefonu kullanmak uçuş emniyetini tehdit eder ve uçağın düşmesine sebep olur denirdi hep ama Federal Havacılık Kurulu bunun aslında böyle olmadığını düşünüyor.
Federal Havacılık Kurulu, 25 senedir her türlü elektronik cihazı radyo frekansının 100 katındaki parazit seviyelerinde test etti, fakat hiçbir sorun meydana gelmedi. Kurum, çalışan...

Detaylar Link: http://www.bilimselgercekler.com/dogru-bildigimiz-yanlislar/ucakta-cep-telefonu-kullanabilirsiniz.html

Körlük Tarih Oluyor


Oxford Üniversitesi araştırmacıları; farelerin gözüne, retinanın ışığa duyarlı bölgesini yeniden oluşturabilme yetisine sahip kök hücreleri naklettiler. Nakilden sonra tamamen kör olan fareler, yeniden görme duyularına kavuştular.
Oxford Martin School’da bulunan Oxford Kök Hücre Enstitüsünün desteklediği bir projede; araştırmacılar, daha önce ışığı ve karanlığı ayıramadıkları kaydedilen farelerin...
Detaylar Link:  http://www.bilimselgercekler.com/haberler/korluk-tarih-olabilir.html


28 Eylül 2013 Cumartesi

Körlük tarih olabilir

Oxford Üniversitesi araştırmacıları; farelerin gözüne, retinanın ışığa duyarlı bölgesini yeniden oluşturabilme yetisine sahip kök hücreleri naklettiler. Nakilden sonra tamamen kör olan fareler, yeniden görme duyularına kavuştular.

Oxford Martin School'da bulunan Oxford Kök Hücre Enstitüsünün desteklediği bir projede; araştırmacılar, daha önce ışığı ve karanlığı ayıramadıkları kaydedilen farelerin, işlemden sonra tıpkı normal görme yeteneğine sahip fareler gibi, ışıktan kaçıp karanlığı tercih ettiklerini gösterdiler.

Araştırmacılar, bu çalışmanın görme duyusunun onarılmasında hücre naklinin potansiyelini gösterdiğine inanıyorlar. Ayrıca retinadaki ışığa duyarlı hücrelerin tedrici olarak ölmesiyle kalıcı körlüğe yol açan gece körlüğü yani retinitis pigmentoza hastalığının tedavisinde de bu çalışmanın faydasına işaret ediyorlar.

Araştırma Oxford Üniversitesi bünyesindeki Nuffield Department of Clinical Neurosciences'dan Prof. Robert MacLaren ile Singapur ulusal üniversite hastanesinde bir göz operatörü olan Dr. Mandeep Singh tarafından yönetilmektedir. Dr. Singh aynı zamanda Oxford üniversitesinde doktora çalışmalarını da yürütmektedir. Bulgular PNAS adlı bilim bülteninde yayınlanmıştır.

Araştırmacılar retinada bulunan ışığa duyarlı fotoreseptör hücrelerinin tamamen yitirilmesi nedeniyle kör olmuş fareler üzerinde çalıştılar. Çünkü bu fare modeli gece körlüğü-retinitis pigmentoza tedavisi gören hastalara en uygun modeldi.

İki hafta sonra araştırmacılar göze nakledilen kök hücrelerin retina üzerinde ışığı tam olarak tespit edebilen bir tabakayı yeniden oluşturduğunu ve farelerin görebildiklerini gösterdiler. Farelere uygulanan  bir pupilla konstriksiyon –büzülme testi; hücre transplantasyonu yapılan 12 fareden 10 tanesinin ışığa tepki gösterdiğini ve gelişmiş pupilla konstriksiyonu sergilediğini ortaya koydu. Bu da farenin retinasının ışığı algıladığını bir kez daha göstermekte ve bu algı optik sinir vasıtasıyla beyne iletilmektedir. Kullanılan fare kök ya da "öncül" hücreleri retina hücrelerine doğru gelişmeye yönelik ilk yoldaydılar. Dr. Singh konuyla ilgili şunları söylüyor:

"Eğer yeterince hücreyi beraber nakledebilirsek, o hücrelerin sadece ışık algısını değil anlamlı görüntü oluşturmaya yarayan bağlantıları da rejenere edebileceklerini keşfettik."

İnsanlardaki körlüğü gidermek için potansiyel hücre tedavi yöntemlerini geleceğe yönelik değerlendiren Prof. MacLaren konuyu şu şekide açıklıyor:

"Biz iPS yani indüklenmiş pluripotent kök hücreleri kullanmak istiyoruz. Bunlar tıpkı deri ya da kan hücreleri gibi hastanın kendisinden üretilen kök hücrelerdir ve bunlar daha sonra retina hücrelerinin öncüllerini oluşturmak üzere yönlendirileblirler. Bütün adımlarımız bu nakli gelecekte hastalar üzerinde de gerçekleştirmek için atılmaktadır. Bunda sonraki adım, hastanın böyle nakillerde kullanılabilecek güvenilir hücre kaynağını bulmaktır. Hücre transplantasyonu ile retinanın ışığa duyarlı tabakasının tümünü yeniden yapılandırma yetisi körlük tedavisi için kök hücre çalışmalarının nihai hedefidir ve bütün çalışmalarımız bu amaca yöneliktir."

Johann Gregor Mendel

Johann Gregor Mendel 22 Temmuz 1822 Heinzendorf'ta doğdu (bugünkü Çek Cumhuriyeti), 6 Ocak 1884 Brünn'de öldü (bugünkü Çek Cumhuriyeti); genetik biliminin kurucusu, Avusturyalı botanik bilgini ve rahiptir.
Kalıtım biliminin öncüsü botanikçi, bitkiler üzerine yaptığı çalışmalarda, bir türün özelliklerinin kalıtım yoluyla sonraki kuşaklara aktarıldığını bulmuştur. Mendel'in öne sürdüğü ilkeler, 20. yüzyılın başlarında yapılan deneylerle doğrulandıktan sonra, kalıtım kuramının bütün canlılar için geçerliliği saptanarak, biyolojinin temel ilkelerinden biri haline gelmiştir.

Küçük yaşlarda bahçe işleriyle uğraşmaya başlayan Mendel, üniversite öğreniminden sonra bir din adamı olarak Moravya'da yaşamını sürdürdü. Bu arada bitkiler üzerinde pek başarıya ulaşamayan bazı incelemelerde bulundu.
1854'te Brünn'e dönerek bir teknik lisede öğretmenlik yapmaya başladı. Daha öncede öğretmenlik sınavlarına girmiş ancak başarılı olamamıştı. 19. yüzyılın ortalarında Darwin'in doğal ayıklanma kuramının yayıldığı sıralarda canlı bir türün özelliklerinin kendisini izleyen döllere nasıl aktarabildiği sorunu yeni bir yoğunlukla ortaya çıkmıştı.

Biyoloji bilginleri özellikle bitkibilimciler harcadıkları çabalara karşın bu sorunu aydınlatamıyorlardı. Daha sonraları genetiğin babası olarak kabul edilecek Mendel, aynı sorunla ilgili deneylere 1858’de başladı ve araştırmalarının ancak 8 yıl sonra sonuca ulaştırabildi. Başarısı, incelediği konuya elverişli olan yönteminden kaynaklandı. Mendel bir yandan farkların az ve son derece belirgin olduğu bitki çeşitlerini (dev ya da cüce, düz ya da kırışık bezelyeler) ayırmayı öte yandan aktarılan özelliklere göre sayısal ilişkileri araştırmada istatistiğin henüz yerleşmiş bir bilim dalı olmadığı bir dönemde istatistik yöntemini benimsemeyi bildi.

Bezelyelerle yaptığı deneylerde bitkinin uzun boylu ya da cüce, çiçeklerin ve yaprak koltuklarının renkli ya da renksiz, tohumlarının sarı ya da yeşil, düzgün ya da buruşuk olması gibi karşıt özelliklerden birini kuşaklar boyu taşıyan saf soylar elde etmeyi başardı. Ardından bunları kendi aralarında çaprazladı. Sonuçta gözle görülür ölçüde belirgin olan bu iki seçenekli özelliklerin saf soylar ile melez döllerde temel kalıtım birimleri aracılığıyla ortaya çıktığını ve her özellik için bir çift genin bulunduğunu öne sürdü.

Mendel tüm bunları basit istatistiklerle değerlendirdi. Bu Mendel yasaların temel ilkesi melez döllerin üreme hücrelerinde yarısı anadan yarısı babadan alınmış kalıtım birimlerinin bulunmasıdır.

Nicolas Tesla

Nikola Tesla 1856 yılında Hırvatistan'da dünyaya geldi. İnanılmaz bir hafızası vardı. Altı dili çok rahat konuşabiliyordu. Gratz'daki Bilim Enstitüsü'nde 4 sene Matematik, Fizik ve Mekanik okudu. Ama onun esas ilgi alanı elektrik oldu.

O dönemlerde elektrik henüz emekleme dönemini yaşayan çok yeni bir bilim dalı durumundaydı. Babası papazdı. Hiçbir zaman okuyup yazamamasına rağmen, annesi halk arasında pratik ev aletleri mucidi olarak bilinirdi. Ona göre Tesla, yaratıcı dahi olmaya adaydı.
Papaz olması için babasının zorlamasına karşı çıkarak, genç Tesla, mühendislik mesleğinde ısrar etti.
Annesi de onu destekledi, fizik ve matematikte bilgisini arttırırken Graz'daki Politeknik okuluna girdi ve Prag Üniversitesi'nde eğitimine devam etti. Yabancı teknik eserleri okuyabilmek için, orada, yabancı dil kursuna devam etti.

Anadili olan Sırpça ve ailece bildikleri Almancaya ek olarak İngilizce, Fransızca ve İtalyancayı da öğrendi.
Prag'daki tahsilini 1880'de bitirdikten sonra, Budapeşte'de lisans üstü yaparken, profesörüyle alternatif akımın özelliklerini tartıştı. Sonra bir Paris telefon şirketinde çalışmaya başladı. Burada doğru akım motorları ve dinamolar konusunda geniş ve önemli tecrübeler edindi.
Oradayken çalıştığı döner makineleri korumak için regüle edici kontrol cihazları icat etti.
Akkor telli ampul daha icat edilmemişti bile. Tesla 1884 yılında ABD'ye geldi

Tesla dünyanın ilk hidroelektrik santralinin de mucidiydi. Niagara Şelalesi'nin üzerinde kurulu olan ilk hidroelektrik santral, "Tesla" imzasını taşıyordu.
Otomobillerde kullanılan ilk hızölçeri de Tesla icat etti. Ömrü boyunca 800 icadın patentini aldı.87 yaşında hayata veda etti.

Arşimet

Eski çağın en büyük matematikçisi ve mucidi olan Arşimet Sicilya Adası’nda bir Yunan kenti olan Siracusa’ da doğdu. Öklit’in İÖ yaklaşık 300’de Mısır’daki İskenderiye’de kurduğu okulda öğrenim gördükten sonra Siracusa’ya dönerek geometri ile uğraştı.Bilgisini günlük yaşamda karşılaştığı sorunların çözümüne uygulayarak mühendisliği sağlam matematiksel temellere oturtan ilk bilim adamı olmuştur.

Araştırmalarının çoğunu Siracusa Kralı 2. Hieron’un hizmetindeyken geçekleştiren Arşimet’in çalışmalarına ve buluşlarına ilişkin pek çok öykü anlatılır. Bunlardan en ünlüsü kralın yeni tacının saf altından olup olmadığını araştırmasıyla ilgili olandır. Öyküye göre araştırmasını tacı parçalamadan yapmak zorunda olan Arşimet bu konuda bir süre düşünmüşama sorunun yanıtını ancak bir gün hamama gittiğinde bulabilmiştir. Yıkanmak üzere havuza girdiğinde suyun taştığına dikkat eden Arşimet o anda çözümü bulduğunu anlar.

Hamamdan dışarı fırlayıp “Buldum! Buldum! Buldum!” diye bağırarak caddelerde koşmaya başlar.Arşimet’e göre eğer taç saf altından yapılmışsa mekanda aynı ağırlıktaki saf altın kadar yer kaplaması gerekiyordu. Taç ve aynı ağırlıktaki saf altın sırayla su dolu bir kaba konulduklarında taşıracakları suyun miktarı yada hacmi eşit olmalıydı. Arşimet yaptığı deneyin sonucunda bu miktarların eşit olmadığını belirledi; kral aldatılmıştı. Bu basit deneyle Arşimet cisimlerin göreli yoğunluklarını keşfetti.

Ayrıca kaldıraç yasasını da ortaya koyan Arşimet ağır bir cismin ağırlık merkezine uygulanacak bir kuvvetle yerinden oynatabileceğini gösterdi. Onun “Bana bir dayanak noktası gösterin Dünya ’yı yerinden oynatayım”dediği de söylentiler arasındadır. Arşimet Roma ve Kartaca arasındaki uzun ve acılı bir savaş döneminde yaşadı. Kral Hierro’nun Kartacalılar’ı desteklemesi üzerine İÖ 214’ te Claudius Marcellus komutasındaki Roma ordusu Siracusa’yı kuşattı. Arşimet bir çok savaş aracı yaparak kralın kuşatmaya karşı koymasına yardımcı olmuştur. Bir söylentiye göre Arşimet dev aynalar yardımıyla güneş ışınlarını Roma gemilerinin yelkenlerine odaklayarak onları yakmıştır. Sonunda Marcellus Siracusa’yı ele geçirdi; Arşimet ise bir Romalı asker tarafından öldürüldü.

Alfred Bernard Nobel

Alfred Bernhard Nobel (21 Ekim 1833, Stockholm, İsveç – 10 Aralık 1896, San Remo, İtalya), İsveçli kimyager ve mühendis, dinamit’in mucidi.

Nitrogliserin’i patlayıcı madde olarak kullanma yollarını araştırdı. 1863 yılında Stockholm’de az miktarda nitrogliserin yapmaya başladı. Birkaç ay süren araştırmaların sonunda bir patlama ile laboratuvar yıkıldı. Çalışmalarına devam eden Alfred Nobel 1865′te yeni bir fabrika kurdu, bir süre sonra ikinci fabrikasını da açtı. 1864 yılında araştırmalarının sonucunu aldı ve dinamit barutunu buldu. Araştırmalarına devam eden Nobel, 1877′de Balistit adını verdiği yeni bir çeşit barut tasarladı. 1879′da, Paris yakınlarındaki Servan’da bir laboratuvar kuran Nobel, buradaki çalışmaları sırasında dumansız barut adını verdiği ve eşit miktarlarda nitrogliserinle nitroselüloz karışımından oluşan, itici barutu buldu.

Birkaç yıl sonra kordit adlı patlayıcı madde konusunda İngiliz hükümeti aleyhine dava açtı, ancak davayı kaybetti. Bu dönemde Fransa‘ya karşı kurulan bir ittifakta İtalya ile işbirliği yapan Nobel, aleyhindeki kampanyalar sonucunda Paris’i terk ederek İtalya’nın San Remo şehrine yerleşti, laboratuvarını da oraya taşıdı.
Nobel, San Remo’da 1896 yılında beyin kanaması sonucu öldü. Vasiyetinde, mirasının Nobel Ödüllerinin enstitüleştirilmesi yönünde kullanılmasını ve 33.200.000 kronunun her yıl insanlığa hizmette bulunanlara sunulmasını istemiştir.

Bu ödüller, fizik, kimya, tıp ya da fizyoloji, edebiyat ve barışa hizmet olmak üzere toplam beş dalda verilecekti. Nobel’in bu vasiyeti önceleri büyük tartışma yarattı. Ancak 1900 yılında İsveç hükümetinin Nobel Vakfı’nı kurmasıyla, Nobel Ödülleri düzenli olarak verilmeye başlandı. Daha sonra 1968′de İsveç Bankası Alfred Nobel’in anısına bir ekonomi ödülü vermeyi kararlaştırdı, ödül ilk kez 1969′da verildi.

Sentetik bir element olan Nobelium onun anısına bu isim ile anılmıştır.

Enrico Fermi

Enrico Fermi 29 eylül 1901′de Roma’da doğdu. Babası polis şefi Alberto Fermi'dir. Ilk olarak dil bilgisi okuluna kaydoldu. Onun ilk matematik ve fiziğe olan yeteneğini keşfeden ve destekleyen babasının arkadaşlarından A. Amidei olmuştur. 1918′ de Pisa Üniversitesinin bursunu kazandı. Pisa Universite’sinde 4 yıl kaldıktan sonra 1922′ de professör Puccianti’den doktorasını aldı.

Bir yıl sonra 1923′de İtalyan hükümetinden burs kazandı. Ve Göttingen'de professör Max Born’ la birkaç ay birlikte çalıştı. Rockefeller bursuyla 1924′de Leyden’e P. Ehrenfest’le birlikte çalışmaya gitti. Aynı yıl Florence üniversite’ sinde matematiksel fizik dersleri vermek için Italya’ya gitti.

1926′da Fermi günümüzde Fermi istatistiği olarak bilinen Pauli parçaçıklarının istatistiğini keşfetti. Bose-Einstein istatistiğine göre hareket eden bosonların tersine, bu parcacıklar fermion olarak bilinir. 1927′de Fermi, Roma üniversite’sinde teorik fizik profesörü oldu.Bu görevini 1938′ de Mussolini’ nin faşist diktatörlüğünden kaçıp Amerika’ya göç edinceye kadar sürdürdü(Nobel ödülünü aldıktan hemen sonra).

Roma’daki ilk yıllarında kendini elektromanyetik problemlerin çözümüne ve bazı spectroskopik olayların teorik olarak açıklamasına verdi. Fakat asıl ilerlemesini çalışmalarını elektron ve atom çekirdeği üzerine yaptığı zaman gerçekleştirdi.1934′de Beta bozumu Teorisini geliştirerek Pauli’nin radyasyon Teorisi ile birleştirdi. Curie ve joliot’ un yapay radyasyonu keşfinden sonra notron bombardımanına tutulan aşağı yukarı her elementin nükleer dönüşüme tabi olduğunu keşfetti. Bu araştırma, yavaş notronların ve Nükleer Fission’un keşfine, ayrıca o zamana kadar periyodik tabloda bilinen elementlerden farklı elementlerin bulunmasına yol açtı.

1938′de Fermi tartışmasız notronlar konusunda en iyiydi. Bu çalışmalarına Amerika’da da devam etti. Amerika’ya varışından hemen sonra Columbia Universite'sine fizik profesörü olarak atandı. Hahn ve Strassmann’nin 1939′un başlarında fission’u keşfinden sonra ikincil notronların yayılma ve zincirleme reaksiyon olasılığını hesapladı. Bu çalışmalarına büyük bir istekle devam etti ve birçok deneyden sonra kontrol altındaki ilk zincirleme reaksiyonu gerçekleştirdi. Bundan sonra atom bombası yapımındaki sorunların aşılmasında önemli rol oynadı, Manhattan Projesi liderlerinden biriydi.

1944′de Fermi Amerikan vatandaşı oldu. II. dünya savaşından sonra 1954′ de ölümüne kadar sürecek olan nükleer çalışmaları için Chicago Universite ‘sinden profesörlük teklifini kabul etti. Burada yoğunluğunu yüksek enerji fiziğine verdi ve pion-nucleon etkileşimi çalışmalarına öncülük etti. Yaşamının son yıllarında Fermi kozmik ışınların kaynağını araştırmakla geçirdi.Sonunda kozmik ışınların çok büyük enerji kaynakları olduğunu gösteren bir teori geliştirdi.

Fermi’nin teorik ve deneysel fiziği konu alan bir çok yayımı vardır. Bunlardan bazıları ,elektronik gazların istatistiğinin hesabı ve Paul’i parçacıklarından oluşan gazları konu alan “Sulla quantizzazione del gas perfetto monoatomico”, Rend. Accad. Naz. Lincei, 1935, Atomun istatistiksel modelini(Thomas-Fermi atom modeli) ve atomik özelliklerin hesaplanmasında yeni bir yaklaşımı(semiquantitative method) inceleyen Quantentheorie und Chemie, , Leipzig, 1928, “Uber die magnetischen Momente der AtomKerne”, Z. Phys., 1930, “Tentativo di una teoria dei raggi ß”, Ricerca Scientifica, 1933 sayılabilir.

Ona Nobel ödülü yavaş notronların yarattığı radyasyon ve nükleer enerji alanındaki çalışmalarından dolayı verildi. Profesör Fermi Laura Capon ile 1928′de evlendi.Giulio adında bir oğlu Nella adında bir kızı vardır. Boş zamanlarında yürümeyi,tırmanmayı ve kış sporlarını severdi. 29 kasım 1954′de Chicago’da öldü.

Sir Isaac Newton

Sir Isaac Newton 4 Ocak 1643'te İngiltere'nin Lincolnshire kentinde doğdu. Çiftçi olan babasını doğumundan üç ay önce kaybetmişti. Annesi ikinci kez evlendi. İkinci evlilikten üç üvey kardeşi olan Isaac anneannesinde kalıyordu. On iki yaşında Grantham'da King's School'a yazılan Newton, bu okulu 1661'de bitirdi. Aynı yıl Cambridge Üniversitesi'ndeki Trinity Kolej'e girdi. Nisan 1665'te bu okuldan lisans derecesini aldı. Lisansüstü çalışmalarına başlayacağı sırada ortalığı saran veba salgını yüzünden üniversite kapatıldı.


Salgından korunma amacıyla annesinin çiftliğine sığınan Newton, burada geçirdiği iki yıl boyunca en önemli buluşlarını gerçekleştirdi. 1667'de Trinity Kollej'e öğretim üyesi olarak döndüğünde diferansiyel ve integral hesabın temellerini atmış, beyaz ışığın renkli bileşenlerine ayrıştırılabileceğini saptamış ve cisimlerin birbirlerini, uzaklıklarının karesi ile ters orantılı olarak çektikleri sonucuna ulaşmıştı. Çekingenliği yüzünden Newton her biri bilimde devrim yaratacak nitelikteki bu buluşların çoğunu uzun yıllar sonra (örneğin türev ve integral hesabı 38 yıl sonra) yayınlamıştır.

Lisansüstü çalışmasını ertesi yıl tamamlayan Newton 1669'da henüz 27 yaşındayken Cambridge Üniversitesi'nde matematik profesörlüğüne getirildi. 1671'de ilk aynalı teleskopu gerçekleştirdi, ve ertesi yıl Royal Society üyeliğine seçildi. Royal Society'e sunduğu renk olgusuna ilişkin bildirisinin eleştirilere hedef olması, özellikle Robert Hooke tarafından şiddetle eleştirilmesi üzerine Newton tümüyle içine kapanarak, bilim dünyasıyla ilişkisini kesti.

1675'de optik konusundaki iki bildirisi yeni tartışmalara yol açtı. Hooke makalelerdeki bazı sonuçların kendi buluşu olduğunu, Newton'un bunlara sahip çıktığını öne sürdü. Bütün bu tartışma ve eleştiriler sonucunda 1678'de ruhsal bunalıma giren Newton ancak yakın dostu ünlü astronom ve matematikçi Edmond Halley'in çabalarıyla altı yıl sonra bilimsel çalışmalarına geri döndü.

Cambridge Üniversitesi'nde Katolikliği yaygınlaştırma ve egemen kılma çabalarına karşı başlatılan direniş hareketine öncülük eden Newton, kral düşürüldükten sonra 1689'da üniversitenin parlamentodaki temsilciliğine seçildi. 1693'de yeniden bir ruhsal bunalıma girdi ve yakın dostlarıyla, bu arada Samuel Pepys ve John Locke ile arası bozuldu. İki yıl süren bir dinlenme döneminden sonra sağlığına yeniden kavuştuysa da bundan sonraki yaşamında bilimsel çalışmaya eskisi gibi ilgi duymadı. Daha sonra 1699'da Fransız Bilimler Akademisi'nin yabancı üyeliğine 1703'de Royal Society'nin başkanlığına seçildi.

Gelmiş geçmiş bilim adamlarının en büyüklerinden biri olarak kabul edilen Isaac Newton, matematik ve fizikte çok önemli buluşlar gerçekleştirdi. Matematikte (a+b)ª ifadesinin üstel seriye açınımını veren genel iki terimli teoremini buldu. Newton'un bilime en büyük katkısı mekanik alanındadır. Merkezi Kuvvet yasası ile Kepler yasalarını birlikte ele alarak kütleçekim yasasını ortaya koydu. Newton hareket yasaları olarak bilinen eylemsizlik ilkesi, kuvvetin kütle ile ivmenin çarpımına eşit olduğunu ifade eden yasa ve etki ile tepkinin eşitliği fiziğin en önemli yasalarındandır.

Newton yaptığı çalışmalarda bazı hesaplamaların içinden çıkamayınca kendi bulduğu formüllere uyması için bazı varsayımlar ortaya atmak zorunda kalmıştır. Kendisi de bu varsayımların hatalı olduğunu bilmesine rağmen bunları kullanmak zorunda kalmış. İlerleyen yıllarda yapılan bilimsel araştırmalarla Newton'un bu hataları tespit edilmiştir. Ama yine de yaptığı çalışmalara kıyasla bunlar göz ardı edilmiştir.Isaac Newton bu çalışmaları ile ün kazanmıştır.

Marie Sklodowska Curie

Maria Sklodowska Curie, dünyanın en iyi tanıdığı Polonyalı bilim kadınıdır. Radyoaktiviteyi bize kazandiran kişi... Özellikle Polonyum ve Radyum elementlerini bulan ve 2 kez Nobel kazanan bilim kadını olarak tarihe geçmiştir. Onun çalışmaları ve buluşları sonradan gelen insanlara ilham kaynağı olmuş ve özellikle radyum elementini buluşu, madde hakkında varolan düşüncelerin değişmesini sağlamıstır.

Marie Curie, fizikçi olan Pierre Curie ile evlenmiş ve bilim hayatlarına beraber davam etmişlerdir. Hatta ilk Nobel Ödülünü beraber kazanmışlardr. Ancak Pierre Curie bir gün at arabasının altında ezilerek hayata veda etmiştir. Bu olaydan sonra artık Madam Curie araştırmasina tek başına devam etmiştir.

0.1 gram saf radyumkloruru elde edebilmek icin 3 yıldan fazla uğraştı. Sonunda istediğini elde etti. Ancak saf olan bir polonyum bileşiğini hic izole edemedi, çünkü polonyumun yarılanma ömrü sadece 138 gündü. O, bu maddeleri elde etmeye çalışırken, bildiğimiz ayırma yöntemlerini kullanıyordu kısacası uranyum ile yatıp uranyumla kalkıyordu. Maruz kaldığı radyasyon sonucu da 1934 yılında kanserden öldü.

Uçakta cep telefonu kullanabilirsiniz

Uçaklarda cep telefonu kullanmak uçuş emniyetini tehdit eder ve uçağın düşmesine sebep olur denirdi hep ama Federal Havacılık Kurulu bunun aslında böyle olmadığını düşünüyor.

Federal Havacılık Kurulu, 25 senedir her türlü elektronik cihazı radyo frekansının 100 katındaki parazit seviyelerinde test etti, fakat hiçbir sorun meydana gelmedi. Kurum, çalışan elektronik cihazlarla uçağın düşmesi arasında bir bağlantının kanıtlanmadığını açıkladı. Bu nedenle havayolu şirketleri bu konudaki politikalarını kendileri belirliyorlar. Uçuş sırasında cep telefonunuzu kullanırsanız uçuş ekibiyle çatışma riskini almış olursunuz ancak uçak düşmez. Bundan dolayı kimi havayolu şirketleri, uçuş sırasında cep telefonu kullanımını serbest bırakmaya başladılar.

Tabi siz yinede tartışmalara mahal vermemk için havayolu şirketinin politikalarına uysanız daha iyi olur, belki 5-10 yıl sonra uçakta cep telefonunuzla rahat rahat konuşabilirsiniz.

Ispanakta sandığınız kadar demir yok...!

Yıllarca bizlere Ispanağın demir yönünden zenginliği anlatıldı, yersek temel reis gibi olacağımızı sandık hep ama ortada hesaba katılmayan bir yanlışlık vardı, Bu efsaneyi bitiren hata şöyle gerçekleşmiş: ıspanağın demir açısından zengin olduğu gerçeğinden ileri gelir. Fakat tam bu noktada bir hata yapılıyor, çünkü aslında ıspanakta sanıldığı kadar çok demir bulunmaz. Bu efsane bir el yazısı hatasından kaynaklanmaktadır. 1870'de bir doktor ondalık işaretini yanlış yere koyduğu için, ıspanağı olduğundan on kat fazla demir içeriyor gibi göstermiş oldu.

Tabiki ıspanak faydasızda denemez, özellikle bağırsak problemleriyle boğuşanların lifli yiyecekler ve sebze tüketmesi gerektiğini hepimiz biliyoruz, işte bu noktada ıspanak oldukça faydalı bir besin olacaktır.

25 Eylül 2013 Çarşamba

Ölümsüzlüğe son 16 yıl kaldı

Bilimadamı Ray Kurzweil nanoteknoloji ve vücudun nasıl çalıştığının daha iyi anlaşılması sayesinde insanların 20 yıl içinde ölümsüz olabileceğini iddia etti.

Daha önce de yeni teknolojileri icat edilmeden önce tahmin eden 61 yaşındaki Amerikalı bilimadamı gen ve bilgisayar teknolojisinin inanılmaz bir hızla ilerlediğini söyledi.

Kurzweil teorik olarak bu ilerleme hızı dikkate alındığında hayati önemdeki organlarımızın nanoteknoloji kullanılarak yenilenmesinin 20 yıl içersinde mümkün olabileceğini söyledi.

Kurzweil bu iddialarının abartılı gibi görünebileceğini ama suni pankreas ve sinir implantasyonunun hali hazırda mümkün olduğunu da sözlerine ekledi.

Kurzweil bu teorisine "Artan Getiri Kanunu" adını veriyor.

İngiliz The Sun gazetesinde bu konuda bir yazısı yayımlanan Kurzweil, “Ben ve birçok başka bilim adamı 20 yıl içersinde vücutlarımızı yeniden programlama imkanına erişmiş olacağımıza inanıyoruz. Böylece yaşlanmayı durdurup, geri çevirebileceğiz. İşte o zaman nanoteknoloji sayesinde sonsuza dek yaşayabileceğiz” dedi.

Eninde sonunda kan hücrelerinin yerini nanostromaların alacağını ve bunların görevlerini kan hücrelerinden bin kat daha etkin bir şekilde yapacağını kaydeden Kurzweil, “25 yıl içinde de olimpiyatlarda 15 dakika boyunca tek bir nefes dahi almadan koşabiliecek ya da saatlerce oksijensiz sualtı dalışı yapabileceğiz” dedi.

Kurzweil, “Biyonik kalp kullanımı yaygınlaşacak ama bu avantajı kullanmayanlar kalp kirizi geçiriyor olsalar bile kan stromları sayesinde hayatta kalıp küçük bir operasyon geçirmek üzere sakin bir şekilde arabalarını kullanarak doktorlarına gidebilecekler” diye yazdı.

Beyinde ses ve görüntü aynı koda sahip

Beyinde ses ve görüntülerin aynı sinir hücresi koduna sahip olduğu ortaya çıktı.
Montreal Üniversitesi ve Montreal Nöroloji Enstitüsü'nden bilim adamlarının yaptığı araştırma, beyinde aynı sinir hücresi kodunun söz ve müzik gibi farklı sesler ile görüntüleri nasıl ayırdığını gösterdi.

Bilim adamları, beynin farklı müzik aletlerinin sesini, konuşmadaki kelimeleri ve çevredeki sesleri nasıl algıladığını anlamak üzere 3 saat katılımcılar üzerinde fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) sistemini kullandı.

Araştırmaya imza atanlardan Marc Schonwiesner, beynin sesleri ve farklı görüntüleri kodlamak için aynı yöntemi kullandığını belirtti. Schonwiesner, kişinin aynı nesneye ait sesi ve görüntüleri daha kolay birleştirdiğini de ifade etti.

İkinci aşamada, beynin rock parçasındaki davul ile bir senfonideki çalgıların sesi veya Fransızca ya da İngilizce bir konuşma arasındaki farkı nasıl "bulduğu" araştırılacak.

Bilim adamları, onlarca yıllık çalışma gerekse de bu aşamanın da tamamlanmasıyla bir gün fMRI'nin okunmasıyla kişinin duyduğu şarkının yeniden "yazılabileceği" ve ardından uykudaki beyin faaliyetlerinin kaydedilerek, rüyaların "resmedilebileceği" umudunu taşıyor.

Araştırma Proceedings of the National Academy of Sciences (PNAS) dergisi ve Fransız Le Nouvel Observateur dergisinin internet sitesinde yayımlandı.

Bilimin kaynağı nedir?

Bilimin varolma sebeplerinden en önemlisi gerçekleri açığa çıkarmak ve ispatlamaktır. Bunu yaparken de kendine has bazı yöntemler kullanır ki bunlar da bilimsel çalışma yöntemleridir ve bilimin kaynağını oluştururlar.
Bilimin kaynağını özetlersek şöyle bir zincirde işler:
Gözlem-Hipotez-Gözlem-Gözden geçirilmiş Hipotez-Daha fazla gözlem.

24 Eylül 2013 Salı

Darwin'in çiçekleri deneyi

Charles Darwin'in dünya çapındaki deneylerini bilmeyen yoktur sanırım, işte bu deneylerden en önemli olanı Darwin, Galapagos Adaları'nda gerçekleştirmişti. Bu gözlemlerin ardından İngiltere'ye döndüğünde ise pek az kişi Darwin'in orkideler üzerinde yoğunlaşan deneylerinin farkındadır.

Bu deneyinde, çeşitli yabani orkide türlerini yetiştiren ve gözlemleyen Darwin, karmaşık orkide şekillerinin çeşitli böcek türlerini cezbederek polenlerini taşımalarını sağladıklarını fark etti. Orkidelerin cezbettiği her böceğin, tek bir orkide cinsinin polenlenmesine uygun biçime sahip olduğunu gözlemleyen Darwin araştırmasını, nektarını 30 cm derinlikte saklayan tükürük orkidesi üzerinde yoğunlaştırdı.

Bu derinlikteki nektara ulaşabilecek yapıya ve uçuş yeteneğine sahip tek böcek olan pul kanatlı güveleri inceleyen Darwin, topladığı bilgiler doğrultusunda doğal seçilim kuramını ortaya atmıştır.

Albert Einstein

Modern fiziğin kuramlarının oluşmasında büyük katkıları olan Albert Einstein'nın en bilinen teorilerinden biri İzafiyet Teorisi'dir. Döneminde tartışmalara sebebiyet vermiş bu kuram ile uzay-zaman kavramları yeni şeklini almıştır. Avrupa ve Amerika'da birçok üniversitede fizik, tıp ve felsefe alanlarında onursal doktora almaya hak kazanmıştır. 1921 yılında Nobel Fizik Ödülü'nü alan Einstein, bunun dışında birçok ödül ve nişan almıştır. Bunlar arasında Copley Nişanı(1925) ve Franklin Nişanı(1935) da bulunmaktadır. Ayrıca "Time" dergisinde yapılan "Yüzyılın İnsanı" adlı ankette "Yüzyılın İnsanı" seçilmiştir.

Dünyanın etrafını dolaşan ilk Macellan değilmiş!

Dünyanın etrafını dolaşan ilk insan Zenci Henry'dir

Ferdinand Macellan dünyanın etrafındaki turunu asla tamamlayamadı. 1521’de Filipinler’de henüz turun yarısındayken öldürüldü. Macellan 1511’de Portekiz’den çıkıp Hint Okyanusu’nu geçerek önce Uzakdoğu’yu ziyaret etti. Zenci Henry’yi 1511’de Malezya’daki bir köle pazarında buldu ve onu geldiği yoldan Lizbon’a götürdü. 1519’da çıkılan dünya turu girişimi de dahil olmak üzere bundan sonraki tüm yolculuklarında Zenci Henry, Macellan’ın yanında gitti. Bu yolculuk diğer yönden, yani Atlas Okyanusu’nu ve Büyük Okyanus’u geçerek gerçekleşti, bu yüzden 1521’de Uzakdoğu’ya vardıklarında Zenci Henry dünyanın etrafını tam olarak dolaşmış olan ilk insan oldu.

En bilindik hurafeler

İki bayram arasında nikah yapmak:
ne olacağına dair hiç kimsenin bir fikri yok sadece söylenmiş adı üstünde hurafe olarak bilinmiş.

Duaların kabulü için mübarek gecelerde ziyaretgahlarda mum yakmak:
Dua etmek için mübarek gceyi beklemeye gerek yok.

Gece vakti tırnak kesmek:
Tüm gün çalıştıysanız birde haftasonu izniniz yoksa, uzun tırnaklarınızla başarılar :)

Cuma ve Arefe günlerinde çamaşır yıkamak, dikiş dikmek, temizlik yapmak:

Bayram temizliği için biraz erken davranmakta fayda var arefe gününe bırakmayın.

Akşam sakız çiğnemeyi ölü eti çiğnemek gibi kabul etmek, gece aynaya bakmak gibi şeylerin uğursuzluk getireceğine inanmak:
Sigaradan uzak durmak için sakız çiğneyen arkadaşlar geceleri çaresizsiniz :)

Dünyanın en ağır insanı 1983 yılında öldü, ama rekor hala onun.

Ölümün üzerinden 30 yıl geçmiş olmasına rağmen Jon Brower Minnoch kayıtlardaki dünyanın en ağır kişisidir.
Dünya Rekorları listelerinin (Guinness Rekorlar Kitabı)2012 baskısında bile tıp tarihinin en ağır adamı olarak bilinmektedir Jon Brower Minnoch.
1941 yılında Bainbridge Island, Washington'da doğan Minnoch, çocukluğunu morbid obez olarak geçirdi, yaşadığı sağlık sorunlarına 42 yaşına kadar dayanabilen Minnoch 1983 yılında hayata veda etti.

Guinness Rekorlar Kitabı'na 37 yaşındayken giren Minnoch, 1978 yılında kalp ve solunum yetmezliği sebebi ile Seattle Üniversite Hastanesine kaldırıldı, Dr. Schwartz'ın başkanlığındaki ekibin koyduğu teşhis ile sıkı bir diyet içerisine giren Minnoch yinede hayata tutunmayı başaramadı, bir insanın ualaşabileceği en yüksek ağırlık olan 635 Kg ile dünya rekoru hala kendisinde.

Ancak en yakın rakibi Meksika vatandaşı Manuel Uribe ve şu anda yaşayan en ağır adam ünvanı 598 Kg ile ona ait.

Ağaçlara sarılmak sağlığa iyi geliyor.

Ağaçlara Sarılınca sağlınıza iyi geleceğini biliyor muydunuz?
özellikle sonbahar aylarında yazın bitmesi, tatilin sona ermesi gibi psikolojik etkenlerin yoğun olduğu dönemlerde mutlaka deneyin, faydasını göreceksiniz.

Son araştırmalar ağaçlara sarılmanın insan sağlığına iyi geldiğini kanıtladı.
İlk başta kulağa garip geliyor olabilir.
“Bilim tarafından kör olanlar” adlı kitabın yazarı Mathew Silverstone, insanların ağaçlara dokunması gerektiğini söylüyor. Bunun için de doğada daha çok zaman geçiren çocukların daha sağlıklı olmalarına dikkat çekiyor.