8 Ekim 2013 Salı

Bilim adamları ve ünlü isimlerden özlü sözler

Evrende en çok bulunan iki şey vardır: Hidrojen ve Aptallık.
Harlan Ellison
 
Hayatta başarılı olmak için akılsız görünmeli, ama akıllı olmalıyız.
Montesquiue
 
Basit bir insanın elinden geleni yapabilmesi, zeki bir insanın tembelliğinden çok daha değerlidir.
Baltasar Bracias
 
Kapanmayan tek yara vicdan yarasıdır.
Publius Cyrus


Savaş kimin haklı olduğunu değil kimin geriye kalacağını belirler.
Bertrand Russell
 
Üç tür yalan vardır: yalan, kahrolası yalan ve istatistik.
Benjamin Disraeli
 
Yalanlamak ve reddetmek için okuma.
Francis Bacon
 
Hayat, sadece kazanan numaraların göründüğü büyük bir piyangodur.
Sofi’nin Dünyasi’ndan
 
Yaşamak için bir “neden”i olan, her türlü “nasıl”a dayanabilir.
Friedrich Nietzsche
 
Başarı, genelde onu sürekli aramakla meşgul olanlara gelir.
Henry David Thoreau
 
Kavramak için görmek, görmek için de dikkatle bakmak gerek.
Pitigrilli
 
İnsanların en çok inandıkları şeyler, en az anladıklarıdır.
Montaigne
 
Gerçeklerden kaçınmak için sanata ihtiyacımız var.
Friedrich Nietzsche(1844-1900)
 
Bir kimsenin akıllı olduğu cevaplarından, bilge olduğu da sorularından anlaşılır.
Necip Mahfuz


Hakiki arkadaşlık sıhhatten farksızdır, kıymeti ancak elden gittikten sonra anlaşılır.
Golti
 
Problemlerin değeri, çözülmeye çalışıldığında verdikleri zorluktan anlaşılır.
Paul Erdos (1913-1996)
 
Bilgin olan konuşur ama alim olan dinler.
Jimi Hendrix
 
Herşey mümkün olduğu kadar basit yapılmalı; ama daha basit değil.
Albert Einstein
 
Aptal biri ile tartışırken, onun da aynı şeyi yapmadığından emin ol.
Ahmet Haşim
 
Birşey yaratmada tek ve en zor kısım başlangıçtır; zira bir çim biçme bıçağının yapımı bir meşe ağacı yapımı kadar zordur.
James Russell Lowell
 
Ugraşılmaya değer problemler, değerlerini geri teperek ispatlarlar.
Piet Hein
 
Bilgi düzenlendiğinde bilimi oluşturur, hayat ise bilgeliği.
Immanuel Kant (1724-1804)
 
Evrende en çok bulunan iki şey vardır: Hidrojen ve Aptallık.
Harlan Ellison
 
Hayatta başarılı olmak için akılsız görünmeli, ama akıllı olmalıyız.
Montesquiue
 
Basit bir insanın elinden geleni yapabilmesi, zeki bir insanın tembelliğinden çok daha değerlidir.
Baltasar Bracias



Bilim adamları ve ünlü isimlerden özlü sözler> Bilimsel Gerçekler

Bilim Kurgunun hayatımızdaki yeri

Bilim kurgu aslında kısaca hayal gücü demektir. Şöyle düşünün elinizde varolan teknolojilerle yetinmeyip daha farklı teknolojiler hayal edersiniz, ama bu teknolojiler sadece sizin hayal gücünüzle sınırlı kalır, yada bu hayalinizden bahsettiğiniz bir senarist arkadaşınız var ise bunu bir filme dökebilir, bu sadece bir fikir tabiki bilim kurgu filmlerinin maliyetleri ortada, herkesin harcı değil.


Neyse konumuza dönecek olursak, bilim kurgu aslında bazen geçmişi kurguladığımız, bazen dünya dışı varlıkları, alternatif zaman dilimlerinde gezinebilmeyi filan hayal ettiğimiz oldukça göreceli bir kavramdır.

Geçmişten bugüne yani oldukça uzun zaman önce bilim kurgu olarak bakılan bir çok şey aslında yavaş yavaş hayatımıza gerçeklik olarak girmektedir


Aslında siz bu hayalleri kurduğunuz da bunlar güncel hayatımızda mümkün olmayan şeylerdir, tabi ilerleyen yıllarda nelerin değişeceğini, hangi teknolojilerle tanışacağımızı şimdilik bilmek gibi bir şansımız yok, ama bazende bilim kurgu filmleri bize ipuçları verebilir, örneğin bir filmde gördüğünüz cep telefonunun klavyesi masanın üstüne yansıyorsa ve bu sayede yazı yazabiliyorsak bunun gelecekte gerçekleşme ihtimali oldukça yüksek gibi algılayabiliriz, yada bir kaç yıl sonra yeni çıkan bir cep telefonu modelinde bu özelliği gördüğümüzde şaşırabiliriz de.


Ama bazı abartılar da mümkündür tabiki, örneğin bir filmde işlenen paralel evren yani, varolan kişiliğimizin birebir aynı olan başka bir evrende bizden farklı yeteneklere sahip bir şekilde yaşıyor olması şimdilik mümkün görünmüyor, ama kimbilir klavyesi masasın üstüne yada herhangi bir yere yansıyarak kullanılabilen bir cep telefonu yakında piyasada olur.


Fikirlerinizi beyan etmekten çekinmeyin, düzgün yazılmış her yorum sitemizde yayınlanmaktadır, sağlıcakla kalın .


Makale Yazarı: Uğur TUĞTAN

Bilimsel Gerçekler

Makale Editörü



Bilim Kurgunun hayatımızdaki yeri> Bilimsel Gerçekler http://www.bilimselgercekler.com/wp-content/uploads/2013/10/bilimkurgu.jpg

7 Ekim 2013 Pazartesi

Francis Bacon

(1561-1626) Bilime katkıları gözönüne alındığında bilimin öncülerin kabaca üç grupta toplanabilir. “Kabaca” diyoruz, çünkü bilimadamlarının en azından bir bölümü için böyle bir sınıflama yapay olmaktan ileri geçmez.


(1) Çalışmaları deneysel ağırlıklı olanlar (Faraday, Marie Curie, Rutherford, vb.);


(2) Kuramsal düzeyde devrim niteliğini taşıyan atılımlarıyla tanınanlar (Newton, Darwin, Maxwell, Einstein, vb.);


(3) Çalışmalarında pratik sorunların çözümüne ağırlık verenler (Archimedes, Pasteur, vb.).


Katkısı bu üç tür çalışmadan hiç birine girmeyen, ama bilimsel yöntem anlayışım, bilimin uygar yaşam için önemini, uygulamaya yönelik bilginin güç ve değerini işleyen yapıtları; “kısır” diye nitelediği skolastik düşünce geleneğine karşı yüreklice ortaya koyduğu tepkisiyle bilim tarihine yön çizen bir öncü vardır: Francis Bacon.


Bacon, dar anlamda bir bilimadamı olmaktan çok, kendisine özgü yaklaşımıyla bir bilim yorumcusu, öngördüğü bilgi dünyasını kurma misyonuyla tabuları kırma savaşımı veren bir düşünürdü. İçine doğduğu dünya, çelişkilerle dolu bir dönemden geçmekteydi: bir yanda insanoğlunun yeni keşiflerle bilinmeyene açıldığı, bilgi arayışına girdiği; öte yanda büyü, fal türünden aldatıcı uygulamaların yaygınlık kazandığı, kilise buyruğuna ters düşünenlerin yakıldığı bir dönem!


Rönesansla birlikte sanatta belirginlik kazanan coşkulu atılım, 16. yüzyılda doğayı anlama, olup bitenleri açıklama arayışına dönüşmüştür. Bacon’un bu dönüşümü yorumlama ve yönlendirme tutkusu, aydınlanma çağını henüz yakalayamamış toplumlar için bugün de geçerli bir örnektir. Bacon, İngiliz Kraliyet Sarayı çevresinde, üst-düzey yönetici bir ailenin çocuğu olarak büyümüştü. Amcası dönemin en etkili politikacısıydı.


Daha küçük yaşlarındayken Francis, güzel ve ciddi konuşmalarıyla Kraliçe Elizabeth’in ilgisini çekti. Kraliçe, ziyaretçi ve misafirlerine, saçlarını okşamaktan hoşlandığı bu çocuğu, “Saray’ın Minik Lordu” diye tanıtırdı. Çok yönlü bir eğitimle yetişen delikanlı, 18 yaşına geldiğinde diplomatlar arasına katılmaya, elçilerle birlikte Avrupa başkentlerine gidip gelmeye başladı.


Ne var ki, bu parlak başlangıç uzun sürmedi. Babasının erken ölümü, yarattığı politik skandal nedeniyle ağabeyinin ölüm cezasına çarptırılması, aileyi çökertti. Annesinin geçim sorumluluğunu üstlenen Francis, bir yandan aile borçlarını ödeme uğraşı verirken, bir yandan da kendi geleceğini kurma çabasını elden bırakmıyordu. Başta Kraliçe olmak üzere, hiç kimse yüzüne bakmıyordu artık!


Ama hüsrana dönüşen yaşamında onu ayakta tutan ve yaşam boyu sürecek bir inancı vardı: Uygar geleceğe giden yolda aydın kesime bilimin önemini kavratmak, bilimsel araştırmaya kurumsal bir kimlik kazandırmak! “İlgi alanımda yalnızca bilgi, bilgiye yönelik araştırma vardır,” diyordu Bacon.


Deneyimci (ampirik) felsefenin öncüsü olan Bacon, temelde somut sorunlara ağırlık veren pragmatist bir düşünürdü. İnsanlığın mutlu ve aydınlık geleceğine ilişkin, biraz ütopik ve iyimser bir beklentisi vardı. Ona göre, bu geleceğin başlıca güç kaynağı güvenilir bilgiydi. İlerlemeyi tıkayan tek engel, “idolamentis” dediği yerleşik tabulardı. Öncelikle aklı teolojinin tutsaklığından kurtarmak, kapıları deneysel araştırmalara açmak gerekiyordu. Bacon, militan bir tutum içindeydi; yaşamını, tasımsal argümanlarını laf cambazlığı saydığı skolastik “bilginlerin” yetkisini kırmaya adamıştı.


Bacon’un önerdiği bilim, seçkin kişilerin bireysel etkinliği olmaktan çok, örgün, kurumsal nitelikte bir girişimdi. Bunun için tüm dillerde yazılmış değerli kitapları da içine alan zengin bir kitaplık, geniş botanik ve hayvanat bahçeleri, görkemli bir müze ve her türlü deneye yeterli büyük bir laboratuvar kurulmalıydı. Doğanın gizlerinin çözülmesi ve özlenen uygar dünyanın kurulması, ancak bu kuruluşlardan oluşan kompleks bir bilim merkeziyle gerçekleştirilebilirdi. Bacon, seçkin bilimadamlarını bünyesinde toplayan Kraliyet Bilim Akademisi’ni (The Royal Society) de bu amaçla kurmuştu.


Bacon, bilimin önemini vurgulamakla kalmamış, bilimsel yöntemi açıklama işini de üstlenmişti. Doğayı tanımak, doğa güçlerini denetim altına alma yolunda istenen sonucu verecek yöntemi belirlemek, başlıca amaçlarından biriydi. Ona göre gözlem ve deney, bilimsel araştırmanın asal özellikleriydi. Olgusal verileri toplayarak bunları belli bir düzen içinde işlemek dışında, doğayı tanımanın bir yolu yoktu.


Skolastik yaklaşımda olduğu gibi, doğruluğu sorgulanmaz birtakım peşin ilkelerden tümdengelimle olguları açıklamaya çalışmak kısır bir çabaydı. Doğru olan yöntem, gözlem veya deneyle olguları saptamak, toplanan verilerden indüksiyonla genellemelere gitmek, ulaşılan genellemelerden en kapsamlı olanları aksiyom (öncül ilke) olarak seçmekti. Tümdengelim (dedüksiyon), ancak bu aşamadan sonra yararlı olabilirdi.


Bacon, yöntem anlayışını ilginç bir benzetmeyle ortaya şu şekilde koymuştur: “Bilimadamı ne ağını içinden çekerek ören örümcek gibi, ne de çevreden topladığıyla yetinen karınca gibi davranmalıdır. Bilimadamı topladığını işleyen, düzenleyen bal ansı gibi yapıcı bir etkinlik içinde olmalıdır.”


Bacon’un, olgusal içerikten yoksun dedüktif çıkarımı yararsız saymakta haksız olduğu söylenemez. Gerçekten de Aristoteles’in tasımsal mantık yöntemiyle bilimde bir adım bile ileri gidilemeyeceği bilinmeliydi artık. Ama Bacon’un önerdiği tümevarım yönteminin de yeterli olduğunu söylemek güçtür. Tümevarımla yapılan genellemeler, olguları açıklayıcı değil, betimleyicidir.


Örneğin, tüm bakır tellerin iletken olduğu genellemesi, bakır telin neden iletken olduğunu açıklamamakta, yalnızca gözlemlenen bakır tellerin ortak bir özelliğini belirtmekle kalmaktadır. Betimleyici genellemelerin bilimde önemli yer tuttuğu elbette yadsınamaz. Ancak bilimin, olguları betimlemenin ötesinde daha önemli işlevi, olguları veya olgusal ilişkileri açıklamaktır.


Boyle’un yasasını alalım. Sabit sıcaklıkta, gazların hacimleri ile basınçlarının ters orantılı olduğu genellemesi, gözlemsel bir ilişkiyi dile getirmekle kalmaktadır. Bu ilişki ise ancak daha sonra, “gazların kinetik teorisi” olarak bilinen kuramsal ilkeyle açıklanabilmiştir. Bacon, gözleme dayanan genellemeler gibi açıklayıcı ilkelere de tümevarımla ulaşılabileceği yanılgısı içindeydi.


Oysa, hipotez ya da kuram oluşturmanın bilinen bir yöntemi yoktur. Bu bağlamda, bilimadamının deneyim, sezgi veya yaratıcı hayal gücünden sözedilebilir; ama indüktif, dedüktif ya da başka türden bilinen bir yöntemden kolayca söz edilemez, herhalde.


Bacon’un bilimsel yöntem anlayışındaki bir yetersizlik de, matematiğin bilimdeki işlevini kavrayamamış olmasıdır. İleri sürülen bir hipotez ya da kuramın olgusal olarak yoklanması, öncelikle o hipotez ya da kuramdan “öndeyi” denen test edilebilir önermelerin çıkarımını gerektirir. Bu ise uzun süreçli mantıksal bir işlem olup çoğu kez ancak matematiğin tümdengelim tekniğiyle olasıdır.


Ayrıca matematik, bilim için etkili bir dildir; özellikle fizikteki, yasa ve ilkelerin matematiksel denklemlerle dile getirilmesi, çıkarım işlemlerini kolaylaştırmanın yanısıra bilime daha güvenilir ve açık bir ifade gücü de sağlamaktadır.


Bacon, deneysel bilimin inançlı bir savunucusu, bilimsel yöntem bilincini ön plana çıkaran bir öncüydü. Ne var ki, onun kendi yaşam dönemindeki bilimsel çalışmaları yeterince izlediği söylenemez. Kepler’in ortaya koyduğu doğrulayıcı sonuçlara karşın, Kopernik dizgesini içine sindirememesi, üzerinde durulacak bir noktadır.


Çağdaşı Galile’nin, deneyle matematiği birleştirerek bilimsel yönteme kazandırdığı yeni kimliğin farkına varmamış olması da ilginçtir. Aynı şekilde, modern anatominin öncüsü Vesalius’un çalışmasına gereken ilgiyi göstermediği gibi, kendi hekimi Harvey’in, kan dolaşımına ilişkin buluşlarını da bir bakıma görmezlikten gelmiştir.


Değindiğimiz tüm yetersizliklerine karşın, Bacon’un bilimsel gelişme için gerekli ortamın hazırlanmasında oynadığı büyük rolün önemi tartışılamaz. Unutmamak gerekir ki, Bacon bir bilim adamı olmaktan çok, bilimi bağnazlığın tekelinden kurtarma savaşı veren bir düşünürdü. Bilimin daha sonraki gelişmeleri üzerindeki etkisi, bu gelişmelerin uygar yaşama yönelik kazanımlarına ilişkin öngörüleri gözönüne alınacak olursa, Bacon daima övgüyle anılacaktır.


Bacon, “bilgi kudrettir,” demiştir. Ancak yüzyılımıza gelinceye dek yalnız o değil hiç kimse, bilgelikle birleşmeyen bilginin, aynı zamanda bir yıkım aracı olarak da kullanılabileceğini düşünebilmiş değildir.


Kaynak: bilimadamları.net



Francis Bacon> Bilimsel Gerçekler http://www.bilimselgercekler.com/wp-content/uploads/2013/10/Francis-Bacon.jpg

Zombiler gibi 17 yıl sonra toprak altından çıkıyorlar

Ağustos böceklerinin inanılmaz yaşam serüveni.



Zombiler gibi 17 yıl sonra toprak altından çıkıyorlar> Bilimsel Gerçekler

6 Ekim 2013 Pazar

Eğitimde bilgisayar mı, kitap mı?

Bu yazı bilimsel bir dayanağı olmayan sadece kendi fikirlerimden oluşan bir makaledir.


Şöyle bir düşünceyle yola çıktım; kitapla eğitim yapan bir çocukla bilgisayarda eğitim yapan bir çocuğun eğitiminde ne gibi farklılıklar olabilir?


Kitapla eğitim bir süre sonra çocuğun sıkılmasına sebep olacaktır, çünkü bu zoraki ve belli kalıpların kullanıldığı bir eğitim şeklidir, aynı kitabı okumak başka hiç bir şeyle ilgilenmemek herkesi bir süre sonra sıkacaktır. Bir deneyin herhangi bir konu hakkında elinize bir kitap alıp okumaya çalışın hatta bunu bir ödevmiş gibi anlamaya çalışın sonra da aynı konuyu bilgisayarda bulup tekrar edin,  şahsi fikrim bu sizin için daha kolay anlaşılır ve akılda kalıcı olacaktır, tabi bu çocuklar içinde geçerli.


Bilgisayarla alınan eğitimde, bir konu üzerinde birçok farklı görüş bulunan makale bulunabilir, konu ile ilgili görseller ve videolar izlenebilir, konunun geçtiği alanda yorum veya forum benzeri bir yerse fikir alışverişi yapılabilir gibi can sıkılmasını önleyici bir çok faktör bulunmaktadır, bu yüzden oyum bilgisayarla eğitimden yanadır.



Eğitimde bilgisayar mı, kitap mı?> Bilimsel Gerçekler http://www.bilimselgercekler.com/wp-content/uploads/2013/10/bilgisayar_kitap.jpg

Neden kaygılanırız?

Yetişkinlerin kaygılanma nedenleri çocukluklarından kaynaklı olduğu kabul edilen bilimsel bir gerçektir. Genelde çocukluktaki bu kaygılar anne baba kaynaklıdır, yani yetiştirilme tarzınız yada anne babanızın kaygıları sizde de bir kaygılanma alt yapısı oluşturur.


Örneğin anne babanızın siz çocukken ettiği kavgalar gözünüzün önünde gerçekleştiyse hem kendiniz için hemde onlar için kaygılanırsınız, bu kısır döngü çocukluğunuzda başlamış olur. Bu kaygılarınız çocukluğunuzda aileniz tarafından farkedilmemesi ise ileriki yaşlarda kaygılanma duygunuzun baş düşmanıdır. Çünkü her çocuk sevilmek ister, ailesinin yapmacık tavırları, samimi olmayan sevgi gösterileri çocuğun çok çabuk farkedeceği ve asla kanmayacağı şeylerin başında gelir.


Ailenin nevrotik davranışlarının çocuk üzerindeki kaygılanma etkileri genelde diğer kardeşe gösterilen aşırı sevgi ve buna bağlı olarak dışlanmışlık duygusu bunu dahada desteklemektedir. Toplumumuz da çocukluktan başlayan cinsellikte ki yasaklayıcı tutumlar, çocuğa çaresizlik, korku ve sevgisizlik ile birlikte suçluluk duygularıda aşılar. Kısaca çocukluktan başlayan bu kaygılar aslında yine çocuklukta başlamadan ailelerin bitirebileceği birşeydir. Kaygılanmak aslında çoğu zaman normalde olsa baze aşırı kaygılar insanın hayatını olumsuz yönde etkiler, siz kaygılarınızla devam ederken en azından çocuğunuza bu duyguyu hissetmemesi için kaygılarınızı bir kenara bırakın.


Nedir bunun tedavisi?


Kaygılanmak diğer psikolojik problemler ile karıştırılabileceği için doğru teşhis çok önemlidir. Öncelikle stres ile başa çıkma tekniklerini öğrenmek gerekir.


Sorunun doğru tanımı yapıldıktan sonra doğru düşünce ve davranış kalıplarını oluşturmaya yönelik psikoterapi ve gerekirse ilaç tedavisi yapılır. Ayrıca bilgisayar destekli stres üzerinde özdenetimi geliştirici tedavi de uygulanabilir.


Nasıl baş edilir ?


Hayat tarzını değiştirmek:Şeker, kafein, nikotin, alkol ve her türlü uyuşturucu ve uyarıcının kullanılmaması, yeterli sürede uyumak, düzenli bir yaşam sürmek, sağlıklı beslenmek ve stresten uzak durmak…


Fiziksel egzersiz ve Yoga yapmak: Yoga hem bir fiziksel egzersiz, hem de meditasyondur. Kullanılan solunum tekniklerine bağlı olarak sakinleşme sağlar.


Doğada kendinizle başbaşa kalmakta bazen rahatlanıza ve kaygılarınızdan uzaklaşmanıza sebep olur.kagilanmak



Neden kaygılanırız?> Bilimsel Gerçekler http://www.bilimselgercekler.com/wp-content/uploads/2013/10/kaygilanmak.jpg

5 Ekim 2013 Cumartesi

En iyi Astronomi Fotoğrafları




En iyi Astronomi Fotoğrafları> Bilimsel Gerçekler http://www.bilimselgercekler.com/wp-content/uploads/2013/10/Venus-Transit-at-the-Black-Sea-Alexandru-Conu-2.jpg